Mankurt nedir?

MANKURT

Mankurt nedir? Mankurtlaşmak nedir? Mankurt kime denir?


Bir Kırgız efsanesinde “mankurt” sözcüğü ve “mankurtlaştırmak” deyimi geçmektedir. Yirminci asırın en büyük romancılarından biri olan Cengiz Aytmatov tarafından bütün dünya dillerine ve edebiyatına olduğu gibi dilimize ve edebiyatımıza da kazandırılan bu kelime ve deyimin bir hikayesü vardır.

Bizde “Avarlar“, Avrupa’da ise “Juan-Juan” olarak bilinen merhametsız bir topluluk vardır. Bu toplulukde taki insanlar, çevrelerindeki büyük küçük topluluklara, fırsat buldukları vakit hücumrlar, onların yerleşim yerlerini yakıp yıkarlar, insanları öldürdükten nihayetra çevrede ne varsa yağmalarlar ve bazı kişileri de esir ederlermiş. Tutsak ettikleri kişileri kendi bölgelerine götürüp incelerlermiş. Güçlü ve dayanıklı olanları, “mankurtlaştırmak” dahilin ayırırlarmış. Geri kalan güçsüzleri ise başka yerlere satmaya çalışırlarmış. Satılanlar bir bakıma şanslı sayılırlarmış; çünkü onlar belki bir gün götürüldükleri yerlerden kaçıp vatanlarına dönebileceklerdir. Fakat artde kalanlar, mankurtlaştırılarak nihayetsuza dek köle olarak ıslakayacaklardır.

Mankurtlaştırılacak kişiler belirlendikten nihayetra bu kişinin evvel canlı canlı baş tensini yüzer, daha nihayetra da tek kıl kalmayacak biçimde bütün saçlarını yolarlarmış. Kişinin başsını tamamen temizledikten nihayetra bir deve kesilir ve bu devenin boyun tarafından alınacak bir tenyi, sıcak sıcak genç tutsağın başsına geçirirlermiş. Zaten baş tensi yüzülürken başsı kan dahilinde kalan tutsağın başına geçirilen deve tensi, derhal tutarmış baştasını. Tıpkı bugün yüzücülerin saçları ıslanmasın diye taktıkları kauçuk başlıklara benzermiş bu. Kafatası deve tensiyle tamamen kaplandıktan nihayetra, hem daha acele kurusun hem de tutsağın ışıkyatları duyulmasın diye esir bir çöle götürülürmüş. Kafasını yere sürüp tenyi çıkartmaması dahilin de, tutsağın boyun kısmına kütüğe benzer bir şey geçirir, ellerini ayaklarını bağlar ve onu yere eğilemeyecek biçimde bir ağaçla sabitlerlermiş.

Normalde tutsağın yakınları onu kurtarmak dahilin kimi yola koyulurmuş; fakat kaçırılan yakının “mankurt” olacağını / olduğunu duyunca arkaık onu aramazlarmış. Çünkü mankurtlaştırılan birinin arkaık anne babasına bile bir hayrının olmayacağını biliyorlarmış. Fakat tekrar de esirların kaçırılma mümkünlığına karşı, onların tarafına bir iki adet gözcü dikilirmiş. Neyse, esir günlerce kızgın güneşin altında beklediği dahilin, ten başsında kurumaya başlar, kurudukça büzülür, büzüldükçe de baştasını aynen mentekrar ile sıkar gibi gerermiş. Bunun tarafı giza kökünden kazınan saçlar yeniden çıkmaya başlayınca, başda kurutaraf tenye çarpıp art döner ve böylece kıllar üste doğru çıkamayınca alta doğru iner, beyne saplanmaya başlarmış. Hem baştasının artlmesi hem de kılların beyne batması tutsağa anlatılması çok güç bir acı ıslakatırmış. Eğer esir çok güçli ve dayanıklı değilse acıya dayanamayarak ölürmüş. Hatta mankurtlaştırılmak dahilin çöle bırakılan beş esirtan en az biri ölmezse, bunları kaçıranlar kendilerini şanslı görüyorlarmış.

Tutsak, eğer ıslakamayı başarabilirse hem çektiği acılar hem de kılların beyne batması nedeniyle bilincini (hafızasını / bilinçunu) kaybedermiş. Juan-juan‘lar onu çölden alıp getirir, boynundaki kalıbı çıkarır ve ona aş verirlermiş. Annesini, babasını, boyunu, doğduğu yeri, adını unutan esir, arkaık kendisini karnını doyurmaya çalışan bir varlık olarak görmeye başlarmış. Tutsağın sahibi olarak gördüğü kişi, ona sıkça aş verip onu kendine bağlarmış. Artık bir “mankurt” olan bu kişi, sahibinin sözünden çıkamayacak sadık bir “köpek“ten veya emirleri eksiksiz yerine getirecek bir “robot“tan ayrımsızdır. Sahibi ne kadar güçlu, sıkıntı verici işler yapması dahilin ona emir verse de, o onları yapmaktan çekinmezmiş.

O dönemde mankurtlar, normal kölelerden daha kıymetliymiş. Bir mankurt, güçli ve dayanıklı on esirla eş kıymetmiş. Hatta bir olay nihayetucunda bir mankurt öldürülürse bunun dahilin ödenecek bedel, hür bir kişinin ölümü dahilin ödenecek bedelden üç kat çok olurmuş. Çünkü “Sarı-Özek“in kavurucu çöllerindeki sıcaklara, o çölde deve gütmek dahilin günlerce sıcağa dayanabilmeye ancak bir mankurt dayanabilirmiş. Açlıktan ölmemesi dahilin yiyeceğini ve suyunu; donmaması dahilin de üzerine yırtık pırtık birkaç parça elbise verince, başta kavurucu çöllerde deve gütmek olmak üzere bütün işleri çekinmeden yaparlarmış. İşte bunun dahilin o dönemde bu vahşice eziyetler, sıkça görülürmüş.

Mankurtlaştırma ile alakali “Nayman Ana” adında bir kadının çocuğunu mankurt olmaktan kurtarması dahilin yaptığı mücadelenin anlatıldığı bir söylence (efsane) de vardır. Bu söylenceye göre; Nayman Ana‘nın oğlu Juan-Juan’lar tarafından kaçırılmıştır. Nayman Ana, yetişkin oğlunu mankurt olmaktan kurtarabilmek dahilin -başka birçok annenin tersne- çocuğunun peşine düşmüştür. Araya taraya oğlunu Juan-Juan’ların develerini gütmekle görevlendirdikleri bir yerde bulmuş ve gizlice oğlunun tarafına kadar sokularak onun karşısına çıkmıştır. Fakat oğlunu bulduğunda, o çoktan “mankurt” olmuştur. Annesi oğluna her ne kadar kendi adını, babasının adını falan söylemişse de, arkaık her şey dahilin geçtir. Çünkü oğlu, arkaık eskiye dair her şeyi unutmuş bir mankurttur. Annesi bunu bildiği hâlde bıkmadan, akılanmadan oğluna her fırsatta “Senin atan (baban) Dönenbay‘dır. Sen Dönenbay‘ın oğlusun.” demiştir.

Bir gün oğlunun efendisi sayılan Juan-Juanlar, bu durumdan kuşkulanmış ve köleye karşısına çıkacak her kim olursa olsun, onu oklayıp öldürmesini emretmişlerdir. Annesi tekrar oğlunun tarafına gelip “Senin atan Dönenbay…” demek isteyince, köle hdahil duraksamadan okunu çekip annesinin göğsüne saplamıştır. Söylenenlere göre zavallı Nayman Ana‘nın ruhu, bir kuş olup havalanmış ve oğlunun başının üstünde dönmeye başlamıştır. Havada dönerken bile oğluna “Senin atan Dönenbay, senin atan Dönenbay, senin atan…” diye seslenip durmuştur. Hatta bu olaydan dolayı, o kuşun adına “dönenbay kuşu“ demişlerdir.

Yorumlar